Bu Blogda Ara

14 Kasım 2016 Pazartesi

Kurumuş Kiraz Ağacı ile Bitmeyen Battaniye.)

    insanın başına gelen herşeyi kendi beyniyle kendine çektiğiyle ilgili çeşitli psikanalizler vardır.Bilmiyorum acaba doğru mu?Yani kişi olumlu veya olumsuz olayları kendi isteği ile mi kendine çeker acaba...

     Neden aniden bu konuyla ilgili girizgah yaptığıma gelince;
Anneler günü yazımda bahsettiğim üzre Ankara'nın biraz dışında naçizane bir bahçemiz var.Yazları sık sık haftasonlarımızı orada geçiririz.Sevdiğimiz dostlarımıza bahçemizde sıklıkla davet verir veya toprakla uğraşırız.Pek anladığımız söylenemez ama.)Olsun yine de ufak tefek ağaçlar onlar bunlar derken zaman geçiriyoruz.

    Geçen sene yazın son günlerinden birinde eşim hadi kalk gidelim 
dedi.Gündüz rutin işlerimizi yapıp yemeğimizi yedik.Bahçede o sene kiraz ve kayısı ağaçlarımızdan birer tanesi kurumuştu.Herhalde bir hastalık olacak.Hafta içi babamın şehir dışı işleri,eşimin yoğunluğu derken ağaçları kestirememiştik. Derken akşam üstü devasa bir baykuş bahçede cirit atmaya başladı.Kurumuş ağaçlardan birinin dalında tünedi.Başta önemsemedik ancak gecenin ilerleyen saatlerinde maalesef biraz ürkütücü olunca pılımızı  pırtımızı toplayıp yola revan olduk.

    Sonraki gittiğimiz günlerde yine aynı manzara ve benzer sahneleri yaşadık,derken annem her nedense baykuşun uğursuzluğuna inandırdı kendini.İnternette araştırdığım kadarıyla,baykuş virane yerleri veya kuru ağaçları mesken tutarmış.Hatta gittiği yeri öylesine benimsermiş ki bir daha hiç gitmezmiş,zira evinin balkonuna baykuş dadandığı için taşınmak zorunda kalan insanları dahi okudum.Aslında internette daha pozitif anlatılar da görmüştüm.Eve bereket getirdiğiyle ilgili çeşitli şehir efsaneleri.Anneme sıklıkla Allah'ın yarattığı canlı ayol ne olacak diye telkinde de bulunsam gittikçe bahçemizi onlar işgal ediyor bizse belli saatlerde eve dönüyorduk.Çok geçmeden babam kayısı ağacını kesti,ancak kiraza kıyamayınca bu yıl da de baykuş ziyaretlerimiz maalesef kesilmedi.
  Bu sene kimi sıkıntılar yaşadık.Pek tabi gayet insanidir sıkıntılar,ancak annem yaşadığı o çok zorlu günleri baykuşların uğursuzluğuna  bağlıyor maslesef.Aslında annem bunu bana söyleyene kadar yaşadıklarımı baykuşlara addetmemiştim ancak ürker oldum .Evet negatif düşünce kesinlikle insanların arasına sirayet etmeyi seviyor.Bilmem bu konuda bir bilginiz var mı?Anlatasım geldi.Ah bu baykuş  bizim birşeylerin üzerine aplike ettiğimiz şirinlikte bir canlı pek de değilmiş.)

     Bu hafta sonu sonbahar turlarımızı yine bahçede atmaya karar verince hemen örgümü de yanıma aldım.

  Başıma öyle bir iş almışım ki,ör ör bitiremedim.Artık instagrama koymaya utanır oldum.)hala bitmedi şu kızın battaniyesi diyecekler diye korkuyorum.Ama inanın asla kolay bir iş değil.Heleki birleştirmeyi de dikerek değil örerek yapınca işlerim daha da büyüdü.Herhalde bu ilk ve son battaniyem olacak.)Renkleri mi?Ah evet nasılda neşeli.

   Sonbaharda yaprakların arasına gömülüp biraz da kitap okudum kahvemin yanında.

   Fotoğraf kendini anlatıyor zaten...Ben daha derine inemem ama Allahım ne büyük ki İlk bahar ayrı güzel Güz ayrı...Ah o gazellerin yerde dans edişi,üzerine bir de yağmur yağmasın mı.İşte dedim yaşamak bu.Gülümsemek bu...

     Bu arada bloğa ekledim mi hatırlayamadım.Arkdaşım Sevgi'nin ingiltereden getirdiği Tilda Craft kitabımdan bir projeyi sevdiğim bir arkadaşım için diktim.

   Çok pratik ve renkli bi uygulama oldu.Aslında vaktim olsa yapımını anlatırdım ama iş hayatına geri dönünce malesef detayları anlatmak için zaman bulamıyorum.

   Benden bugünlük bu kadar.Yazdıkklarlarımın az da olsa okunduğunu bilmek iyi geliyor.Bana da çok yazmalısın diyen bir okuycum vardı.Sevgi ve selam ile...Şimdilik Hoşçakalın...





22 Ağustos 2016 Pazartesi

Film Önerisi:Midnight İn Paris

      Yaz tatili girince araya yine bloğu boşladım.Aslında yazacak öyle çok şey var ki.Ama Türkiye'de yaşanan spn olaylardan sonra açıkçası elim kolum çok zor kalktı.

       Yaz tatilinde araya İtalya'yı sıkıştırdım.Muhteşem bir deneyim oldu.Bunu başka bir postta uzun uzun anlatacağım inşallah.

        Yurt dışına çıkınca özellikle gittiğim ülkelerde çekilmiş filmleri izlemekten inanılmaz keyif alıyorum.Dokunduğum yerlerde çekilmiş filmler bana daha anlamlı gelir oldu.Melekler ve Şeytanlar'ı izlemek istedim önce ancak internette gezerken Midnight in Paris çıktı karşıma.Daha önce bir blogger tarafından da önerilmişti ve ben not etmişim.Epeyi ertelemiştim izlemeyi ancak bu pazarı evde geçirmeye karar verince koltuğa yayılıp bu gizemli yolculuk filmini izledim.

   Size sorsalar ,bi yere gitme şansınız olsa ,bir yeri,bir olayı görme hakkınız olsa neyi görmek isterdiniz diye?İşte benim cevabım bu filmin içinde saklıydı adeta.Yani en azından 31 yaşımdayken şimdilik bunu düşündüm,ilerde ne olur bilmiyorum:)

  Gelelim "Pariste Gece Yarısı" filmine.

Eğer daha önce Paris'e gittiyseniz ki şiddetle tavsiye ederim,size tekrar bir Paris şöleni sunuyor.

İzlerken ,ünlü caddeleri,sokakları,ünlü cafelerinden Cafe de Flore,Shakespare and Company,Louvre Müzesi,Tuileries Sarayı,Versailles ,Notre Dame ,Eiffel hepsinde mini bir gezinti yapıyorsunuz .Ve film size yavaş yavaş sürprizlerini sunmaya başlıyor...
  
  Filmin Konusu şöyle:Evlilik hazırlığı yapan nişanlı çift Inez ve yazar Gil, Inez'in babasının iş gereği Paris 'e gelmesini fırsat bilip, küçük bir tatil için bu gözde Avrupa şehrine giderler. 

Aslında her şey eğlence ve aşk dolu bu Avrupa  kentini gezmekten ibaretken, damat adayı Gil'in Paris caddelerinde gece yarısı gezerken yaşadığı gerçeküstü maceralar birçok şeyi etkileyecektir.



Ayrıca filmin yönetmeninin Woody Allen olduğunu da belirtmek isterim.





   Bloğumun bu köşesi ne kadar keşfedildi bilmiyorum.Ama en yakın arkadaşım filme ihtiyaç duyduğunda bloğumu ziyaret ettiğini söyleyince çok ama çok mutlu oldum:)Umarım dilm köşem sizlere faydalı oluyordur.Hepinize sevgiler...

24 Mayıs 2016 Salı

Ah İstanbul,Beni Kendine Çağırdın


  19Mayıs tatilinde ne yapsak ne yapsak  derken hayatımızın en güzel tatillerinden birini yapacağımızı düşünmemiştim.

   İstanbul...Adeta bizi davet etmişti ve çok güzel misafir etti.Tatil nedeniyle herkes bir yerlere kaçınca sanki bir  biz bir de bu şehir başbaşa kaldık.
  
   Biraz araştırma ve fikir alma ile çok güzel rotalar belirledik ve öncelikle vaktimizi Anadolu 'da geçirmeye karar verdik.Ve daha önce Anadolu yakasında pek de gezmeyince neler kaçırmışım diye düşündüm.

  Gitmeden araştırmıştım .Anadolu Kavağı ve Yoros Kalesi 'ni gezi bloggerları çok anlatılınca attık kendimizi oralara.İstanbul'a giderseniz görmeden dönmeyin.

Kale yeni yapılan üçüncü köprüyü tam olarak karşıdan görüyor.Dilerim rant sağlamak amacıyla dokunulmamış bu güzel doğaya kimse elini sürmez.

Anadolu Kavağı manzarasında Deniz'in rengi bile çok güzeldi.

  Denizde adeta turkuaz mavisini gördüm.Burası insanı şair yapar :)

   Kalenin aşağısında  Yoros Cafe'de bir çay molası verin.Tırmanırken epeyi efor sarfedilince manzaraya karşı bir yorgunluk  çayı iyi gidiyor,hele ki o muhteşem manzara ve doğanım şöleni yok mu...


   
   Fotoğrafı karesini siz belirlemiyorsunuz,o kendini kadraja sokuyor adeta.
  
   Ya bu evler ...

Herkes yaşamayı seviyor sanki.İstanbul'un coğrafyası da çiçek büyütülmesine çok müsait olunca insanlar bu fırsatı çok iyi değerlendirmiş.


Kapıların önleri ,pencere önleri hepsi ayrı ayrı çok güzel.


Her sokak ayrı bir fotoğraf karesi sanki.









  Anadolu Kavağı'na gelmişken,Çengelköy,oradan da Kuzguncuk'a geçtik.Ah be Kuzguncuk sen bugüne kadar nerelerdeydin de ben seni hiç görmedim:)


  Yukarıda fotoğrafladığım bu ev balayı çiftleri için kiralanıyormuş arkadaşlar yani şimdi evlensem düşünürdüm,peri masalı dedikleri burada geçiyor olmalı:)

   Sonra da sardunya bahçesindeki bu evi buldum:)Bu evlerin restorasyonu devlet tarafından belirleniyormuş,devlet evin sahiplerine evin restorasyonu için gereken tutarı kredi olarak verebiliyormuş.İmkanı olanlar evlerinin önünü düzenlemiş fakat olmayanların evleri daha bakımsız,özellikle fotoğrafladığım bu evler mahalle için örnek temsil ediyor.




  Gitmeden yine gezi bloglarında gördüğüm Nail kitabevi,

  Kitapçıda kitabımızı okuyup çayınızı veya kahvenizi yudumlayabilir veyahut kitap satın almak için turlayabilirsiniz.Çok ama çok şirin bir mekan inanın gittiğinize pişman olmayacaksınız.

Aşağıda gördüğünüz mekan ise yine Kuzguncuk'ta rastladığım Masum Mutfak .Zeytin yağlı hafif yemekler yapıyorlar.Benim gibi tam bir zeytinyağlı yemek tutkunu iseniz bu tertemiz şirin yerde birşeyler atıştırmanız güzel bir deneyim olur.


Ertesi gün marmaray ile karşıya geçip Sirkeci'de indik.İstanbul sakindi yine de riske girmek istemedik,böylece de park problemimiz olmadı.

   Arda Türkmen'in Mükellef Karaköy adlı mekanında gurme yemekler olduğunu duydum.



  Fiyatlar oldukça yüksek,malum insanın sağ yanı Galata Kulesi sol yanı Tarihi Yarımada olunca fiyatlar da ona göre oluyor ancak yediğimiz yemekleri gerçekten lezzetli ve farklı bulduk.İstanbul'a yolunuz düşerse uğramaya çalışın.



   


  Yukarıdaki manzaraya karşı yediğiniz yemeğe inanın değiyor.


   Ertesi gün yine Anadolu Yakası'na karar verdik ve kendimizi bu sefer de Kadıköy Moda sokaklarına attık .


  Önce Moda Çay Bahçesi'nde Tarihi Yarım Ada'ya karşı çayımızı yudumladık.Sonra başladık gezmeye.


  Bir cafe sokağı yukarıdaki gibi süslemişti.Herkes kendi çevresini düzenleyip biraz renk katsa hayata ne büyük faydalar sağlarız(unutmadan bu konuda da yazayım mutlaka)

  

  Bu fırının adı Naan Bake Shop ve dönüş gününüze yakın bir günse ekşi mayalı ekmeklerinden  alın zira şiddet ile tavsiye edildi.



  Yukarıdaki fotoğraftaki yer el yapımı ürünler satan şirin mi şirin bir dükkan,ancak böyle şirin bir dükkanda neredeyse insanın zerre yüzüne bakmayan baktığında da neden geldin ifadesi taşıyan personel neden çalıştırılır anlamış değilim.Fiyatlarının uçukluğu...neyse...


  Bu tasarım emaye bardaklara sokaklarda gezerken rastladım,ne şirinler değil mi:)

  

   Evet geldik Fahriye Cafeye.Eski mi eski eşyalar ile dekore edilmiş ve her detay düşünülmüş,askıdaki montlar bile eski paltolardı,dikkatimden kaçmadı.Kahvesi pek hoştu.Tavsiye olunur efendim.


  Artık gelelim mi Çikolata Dükkanı'na ...Asude ile tanıştırayım.Kendi kendini fotoğraf ile anlatsın...


  İşte tam da dediği gibi,tam bir çikolata şöleni.Gidiniz deneyiniz,içinizdeki aşırı çikolata duygusunu emin olun bastırır.

Moda'da   Son durak Çaydanlık


  Bir çaykolik iseniz,denemeye değer:)Değişik tatlarda çay deneyimleri sunan bu mekan fotoğraflanmak için tatlı bir köşe ile sizi buyur ediyor.


   Ve geldik don durağa

   Tuzla Marina'da Meşhur Alaçatı Muhallebicisi.

 Unutulmaz sakızlı muhallebisi ile İstanbul'a tatlı bir nokta koyduk...

  Bizim için unutulmaz bir tatil oldu.Dilerim gitmeye niyetlenenler için faydalı olmuşumdur...

Herkese kocaman sevgiler...






































16 Mayıs 2016 Pazartesi

Annler Günü Bahanesi ile Maaile

    Uzuuun bir aradan sonra herkese merhaba.Bu uzun aralığın hakkını umarım ailece yaptığımız toplantı ile telafi edebilirim .

   Bir kaç senedir eşimle annelerimiz için küçük bir sürpriz düzenlemek istiyorduk ama bir türlü denk getirememiştik.Nasip bu seneyeymiş.Tabii gerçek tarihinden bir hafta sonrasını seçtik.Ben Anneler Günü,Babalar Günü,Sevgililer Günü gibi günlere eskiden beri pek sıcak bakmam.İnsanların eksik olan yanlarını hatırlattığını düşünüyorum.Zira bazen küçücük ama annesiz bir çocuk ile hiç karşılaşmıyor muyuz?veya beyaz atlı prensini bekleyen bir dost hayat arkadaşını bulamamış ise "Sevgililer Günü " o insan için bir eziyete dönüşüyor,Babası olmayan çocuklar ve anne olamamış bir kadın...O nedenle herkes annesine,babasına ,sevgilisine o mutluluğu her daim tattırsa inanın daha mutlu eder.

   Konseptimde kocaman bi "Anneler Günü " yazıyordu ,tarih ise 14Mayısı gösteriyordu.Anneler Günü olması annelerime bir vefa borcu ve aileyi bir araya getirme telaşesi idi.Böylece annem,kayın validem ve ablam gibi gördüğüm görümcem ,teyzem gibi sevdiğim komşumuzun da olduğu tatlı bir hatıra oldu bizim için.

   Ankara'nın biraz dışında bir bahçemiz var.Açık hava olması sebebiyle organizasyonu orda yapmaya karar verdim.Bu düzenlemeleri tek başıma yapmadım tabii.Herkes bi ucundan tutunca benim için de büyük kolaylık oldu.
   Bahçenin süslemesinde eşim ve yeğenimiz bana çok yardımcı oldular.
Hazırlıklarımı iki haftaya yayınca rahat rahat bitirmiş oldum.
   En başta keselerimi diktim.Böylece işin en oyalayıcı kısmı baştan bitmiş oldu.Keselerimi daha önceden elimde bulunan parlak etamin kumaşımdan diktim.Işıl ışıl bir görüntüsü oldu.





   Partimi çiçek konseptli yaptım.Keselerime ve meşrubat şişelerine evde sonra işime yarar diye aldığım çiçeklerden monte ettim.Ne çok mavi detayım varmış .Meğer ben gizli bir mavi aşığı imişim:)

    Çikolata kutularımı özellikle bu desen seçtim.Daha kadınsı durdu sanki:)

  Hediyeliklerimde Allah yazılı kokulu taşlar  vardı.Annelerimi ne de mutlu etti bilseniz...Hem görseli hem renkleri hem de o mis kokuları...

   Hediye çantalarına bir de taze çekilmiş kahve koydum.Türk kahvesi beni anlatan en net hediye oldu sanırım:)

   Ağaçlara soft renkli tülleri bağladık.Hafif esen rüzgar masalsı bir görüntü verdi.


  Limonlu kek yazın habercisi sanki...İçime yaparken bile ferahlık verdi:)Kayın validemin doğum gününe denk gelmesi de onu bir doğum günü pastası yaptı:)
   Eh çiçek konsepti olunca çiçekli bir elbise tercihi yapmak gerekti:)

   Son yıllarda bir fotoğraf çerçevesi modası malumunuz ben de biraz şeklini değiştirip böyle bir pano düzenledim.Fotoğraflarda şık bir detay olduğunu umuyorum:)

  Sonrası anları biriktirmek işte.Allah hepinizin yuvasına bol muhabbet ,sağlık ve huzur versin arkadaşlarım.Herkese kucak dolusu sevgiler gönderiyorum...Yeniden görüşene kadar hoşçakalınız:)